28 Mayıs 2018 Pazartesi

Prof. Dr. Anıl Çeçen "Küreselleşme bitti, millet imparatorlukları geliyor" Yazarımız Kaya Ataberk ve Prof. Dr. Anıl Çeçen

Prof. Dr. Anıl Çeçen
Küreselleşme bitti, millet imparatorlukları geliyor
Yazarımız Kaya Ataberk ve Prof. Dr. Anıl Çeçen

Küreselleşme süreci durmuştur

TÜRKSOLU: Dünyadaki son stratejik gelişmeleri nasıl değerlendiriyorsunuz? Dünya nereye gidiyor?

Prof. Dr. Anıl ÇEÇEN Putin’in Rus ordularına Kırım’ı işgal için verdiği emirle küreselleşme süreci durmuştur. O aşamaya kadar bir küresel dünya süreci zorlanmaktaydı. AB ve ABD ortak hareket ederek bu düzeni Batı merkezli olarak kurmaya çalışıyorlardı. Putin’in buna karşı çıkan tavrı en son noktada sınırları değiştirecek bir aşamaya ulaşınca bu sürecin bittiğini söyleyebiliriz.

TÜRKSOLU: Peki bundan sonra ne olacak?

Prof. Dr. Anıl ÇEÇEN: Putin’in Batıya meydan okumasıyla Batıda bir Rusya karşıtlığının ortaya çıkması durumunda artık “Yeni bir Soğuk Savaş dönemi mi?” sorusu gündeme geldi. Ben bunu Soğuk Savaş olarak görmüyorum. Artık ABD ile Rusya arasında çok ciddi bir paslaşma var. Bu aşamada Rusya’nın öne çıkmasıyla beraber küreselleşme sonrası (post global period) dönem başladı. Bu dönemde karşımızda üç yeni süreç var: Birincisi bölgeselleşme. İkincisi ayakta kalan ulus devletlerin küreselleşme döneminde kaybettiklerini geri alarak yeniden güçlenmesi. Üçüncüsü ise büyük ulus devletlerin büyüklüklerini kullanarak milli yapıyı öne çıkaran millet imparatorluklarına yönelmeleri.

Küreselleşme sonrasında girilen yeni dönemde Rusya bir milli devlettir ama bir imparatorluğa doğru yönelmektedir. Çin, Hindistan ve Brezilya da çok büyük, imparatorluk boyutunda alanlara sahipler ama milli devlet yapılarını korumaktalar. İngiltere ve Fransa da sömürge imparatorluklarına yöneliyorlar. ABD ise hem imparatorluk hem de milli devlet konumunda. Bu durum çok kutuplu bir dünyayı gündeme getirmektedir. Bunun içinde de sekiz millet imparatorluğu ortaya çıkıyor: Rusya, Çin, Hindistan, Brezilya, ABD, İngiltere, Fransa ve Almanya. Fransa sömürgelerine geri dönüyor. Almanya da AB üzerinden kendi hinterlandı olan Orta ve Doğu Avrupa’ya yöneliyor.

Böyle bir noktada geriye iki yapı kalmaktadır. Birincisi; Bangladeş’ten Fas’a kadar uzanan İslam coğrafyasındaki otuzdan fazla devlete bölünmüş olan Arap dünyasıdır. İkincisi; yirmiden fazla devlete bölünmüş olan Türk dünyasıdır. Türk dünyasının yirmi iki devletinin sekiz tanesi Rusya Federasyonu’nun içinde. Beş tanesi Avrupa’da… Kalanlar da Orta Asya’da, Kafkasya’da ve Ortadoğu’da. Bunların toplamı da bir büyük varlık olarak ortaya çıkmakta. Önümüzdeki dönemde ABD, Rusya, Almanya, Çin, Hint, Brezilya merkezli millet imparatorlukları ortaya çıkacaksa bu milletlerin küreselleşme sonrası dönemde başlayan yarışması bu iki dağınık milleti de bir araya getirecektir.

Ortadoğu ve Hazar havzasında Türk birliği – Arap birliği çekişmesi

TÜRKSOLU: Bu birleşme nasıl olur? Neler getirir?

Prof. Dr. Anıl ÇEÇEN: Araplar ve Türkler, Ortadoğu’da yan yana yaşamaktadır. Türkiye’nin içinde bulunduğu bölge Arap ve Türk dünyalarının kesişme noktasıdır. Biliyorsunuz Arap Birliği örgütü ile Araplar birliğe yönelmiştir. Türkler de Nahcivan’da Türk Konseyi adıyla bir süreç başlattılar. Türk Konseyi her yıl toplantılar yapan, fiili yapıdan hukuki yapıya dönüşen bir süreçtedir. Önümüzdeki dönemde Konsey bir Türk birliğine yönelebilir. Bu birliğe Rusya içinde federal cumhuriyet olarak yer alan Tataristan, Çuvaşistan, Başkurdistan gibi ülkelere de ilgi göstermektedirler. Önümüzdeki dönemin çekişme alanı olacak Ortadoğu ve Hazar havzasında Türk birliği – Arap birliği çekişmesi yaşanırken bunu önlemek üzere Batı emperyalizmi bu coğrafyaya dini öne çıkararak yaklaşacaktır.

Bu coğrafyada din ilk olarak SSCB’ye karşı Yeşil Kuşak ile kullanıldı. Daha sonra Ilımlı İslam’la Türkiye üzerinden Büyük İsrail’in önü açılmaya çalışıldı. Yeni dönemde ise Türk birliğini ve Arap birliğini önlemek üzere bir İslam birliği gündeme getirilmektedir. Türklerin ve Arapların bunun üzerinde düşünmeleri gerekmektedir.

İran merkezli bir Şii birliği de ön plana çıkabilir

Yine bu coğrafyada İran gibi büyük bir devletin varlığının da dikkate almalıyız. İran devlet politikasını İslam üzerine oturtmaktadır. İran ise İslam birliğini kendi Şii yapısını merkeze alarak istemektedir. Lübnan’da, Irak’ta, Suriye’de, Yemen’de, Bahreyn’de, Tacikistan’da çok büyük bir Şii nüfus vardır. Bu nedenle Arap birliği ve Türk birliğinin engellenmesi noktasında İran merkezli bir Şii birliği de ön plana çıkabilir.

Küreselleşme döneminin beş büyük projesi vardı: Bunların birincisi küresel dünya ekonomisiydi ama kurulamadı. ABD artık yürütememektedir. AB yoluna devam edememektedir. BOP sürdürülememektedir. Avrasya ve Brüksel projeleri de iflas etmiştir. Türkler, Araplar ve Müslümanlar ise eski ülkelerinde yaşamaya devam etmekteler. Bu projelerin yürümemesini gerçekçi bir bakış açısıyla yeniden değerlendirmek gerekmektedir. BOP ve Büyük İsrail Projeleri kapsamında gündeme gelen Kürdistan giderek Irak’tan temizlenmeye başlamıştır. IŞİD’in Musul üzerinden başlattığı hareket Kuzey Irak’taki bütün yatırımcıları kaçırmaktadır.

ABD – İsrail işbirliği ile gündeme getirilen Kürdistan, bölge devletlerini parçalama kozu iken IŞİD’le beraber gelen yeni dönemde Irak’ın toparlanarak merkezi bir yapılanmaya yönelebileceği tahmin edilebilir. Bu merkezi toparlanma da Kuzey Irak’taki bölücü yapıyı ortadan kaldırmaya yönelecektir. Bunlar basına da yansımaktadır.

Bu küreselleşme sonrası dönemde güçlü ulus devletlerin daha da güçleneceği, zayıfların ise Irak ve Suriye gibi iç çekişmelere sahne olacağı bir dönem başlatacağı kanaatindeyim.

TÜRKSOLU: Peki, bu süreç Türkiye’ye nasıl yansır?

Prof. Dr. Anıl ÇEÇEN: AB süreci geriledi. Türkiye tüm olayları farklı bir noktada değerlendiriyor. Irak ve Suriye gelişmelerinin etkisi giderek zayıflıyor. Geçen hafta yapılan bir toplantıda siyasi işlerle uğraşan bir vakıf, Türkiye’nin yönünü tartıştı. Dini cemaatlerin Türkiye’nin yönünü ele almaya başladıkları noktada küresel güçler Türkiye’nin geleceğini din üzerinden belirlemeye çalışıyorlar diyebiliriz. Tam bu aşamada milliyetçi bir partinin dinci bir kişiyi cumhurbaşkanlığına aday göstermesi de tesadüf değildir. Bu sürecin uzantısıdır. Dünyaya hâlâ egemen görünen Atlantik güçleri, oryantalist bir açıdan buraya baktıkları zaman dünyanın jeopolitik merkezi olan bu coğrafyayı din üzerinden yeniden şekillendirmeye, mevcut sınırları ve başkentleri ortadan kaldırmaya, etnik kimlikleri kaşımaya, yeni cemaatler oluşturarak bu coğrafyadaki devletleri parçalamaya çalışmaktadırlar. Bunların sonucunda da bir Ortadoğu Birleşik Devletleri oluşturma projesi yirmi beş yıldır, ABD – İsrail – İngiltere merkezli Atlantik – Siyonizm ortaklığı ile bu yapılanmayı zorlamakta ama sonuç alamamaktadır.

Bu süreç içinde bir toparlanma vardır. Türkiye hâlâ yıkılmamıştır. Türkiye açılım dayatmasına karşın taviz vermemiştir. Irak’ta da ABD işgaline karşın bir toparlanma var. Maliki hükümeti İran desteğiyle Bağdat’ı yeniden onarmaya başladı. Bağdat merkezli bir Irak yeniden kurulurken, Dicle Ordusu adıyla bir ordu kuruldu. Fakat ABD devreye girerek bununla Kuzey Irak’ı yeniden fethetmesini engelledi. ABD – İsrail – İngiltere ekseninin zorlamaları sırasında beklenmedik bir şekilde Irak-Şam İslam Devleti örgütü ortaya çıktı. Aslında bu Irak ve Suriye’yi bir araya getiren bir Sünni Arap devleti arayışıdır. Bu da ABD ve İsrail’in karşısına çıktı. Üst kadrolarına baktığımız zaman tamamen Saddam’ın üst kadroları olduğunu görüyoruz. Hatta Saddam’ın sağ kolu olan İzzet İbrahim el Duri’nin de bunun başında olduğunu görüyoruz ki bu da tesadüf değildir. Demek ki Irak da toparlanmaktadır.

Irak ve Suriye arasında yeniden Baas işbirliği gündeme gelebilir

Bu kadar saldırıya rağmen Esad da çökmedi ve ayakta kalmayı başardı. Önümüzdeki dönemde Irak ve Suriye arasında yeniden bir Baas işbirliği gündeme gelebilir. Baas’ın Şii Suriye kolu ile Sünni Irak kolu bu ayrımı bir kenara bırakarak daha köktenci bir Arap milliyetçiliğine sarılacağı kanaatindeyim.

İsrail – ABD – İngiltere üçlüsünün etnik toplulukları ve cemaatleri birbirine kırdırma politikasının sona ereceğini söyleyebiliriz.

TÜRKSOLU: İran, Maliki ve Esad arasında ABD’nin de destekleyeceği bir Şii Hilali mümkün müdür?

ABD, Rusya’yla paslaşarak İran’daki rejim değişikliğini sağladı

Prof. Dr. Anıl ÇEÇEN ABD, Ortadoğu’ya İsrail yüzünden gelmiştir. SSCB’den sonra Körfez ve Irak savaşları sürecinde ABD on yılı aşkın bir süre Irak’a kilitlenmiştir. Bu nedenle Latin Amerika’daki, AB’deki kontrolünü, Rusya’ya karşı dengesini kaybetti. Çin’in önü açıldı ve hem Asya’ya yayıldı hem de Afrika’ya girdi. ABD bundan ders aldı. İsrail’e kilitlendiği zaman dünya hegemonyasını kaybetme tehlikesine düştüğünü gördü. ABD’nin Ortadoğu’dan uzaklaşarak gelecekteki esas rakibi olarak görünen Çin’i dengelemek için Pasifik’te bir yapılanmaya girdiğini görüyoruz. Ortadoğu’dan çektiği 100 bin kişilik askeri gücünü Avustralya’ya yerleştirmiş bulunmaktadır. ABD artık Ortadoğu’da İsrail için savaşa girmek istemiyor. Bu nedenle geçen sene Rusya’yla paslaşarak İran’daki rejim değişikliğini sağladı. İran da Batıyla normal ilişkilere girdi. Ambargo kalktı, Ahmedinejad tasfiye edildi ve Ruhani ile başlayan süreçle bir normalleşme doğdu. ABD de Ortadoğu’ya bağlanmaktan kurtuldu. ABD böylece Rusya ile paslaşarak gerçekte İsrail’in de önünü kesmeye çalıştı.

ABD bu yeni aşamada dünya dengelerinde Çin’e ve Avrupa ülkelerine karşı Rusya ile paslaştı. Rusya da buna dayanarak Kırım’ı ele geçirdi ve Ukrayna’yı zorlamaya başladı.

ABD ve Rusya birbirlerinin etki alanlarına karışmadılar

TÜRKSOLU: ABD ve Rusya arasında bir gizli anlaşma mı var?

Prof. Dr. Anıl ÇEÇEN: Dolaylı bir diyalog var. Birbirlerinin etki alanlarına karışmadılar ve Rusya Ortadoğu’ya İsrail’e karşı taşındı. İsrail bir sonraki aşamada Batıyı ve ABD’yi de devre dışı bırakacak bir yapılanmaya hazırlanıyordu. Böylece Büyük İsrail Projesinin önü kesilmiş oldu. ABD, Türkiye’de de eskisi gibi etkin olamayacağını gördü. ABD, kendi üzerinden yapılan Türkiye’deki İsrail örgütlenmesi ve geçmişten gelen İngiltere, Fransa, Almanya Türkiye’deki mal varlıkları dolayısıyla kendisinin rahat hareket edemediğini tespit etti. ABD, Ortadoğu’dan yavaş yavaş geri çekilirken Türkiye’nin bütünüyle İsrail’in kucağına düşmesini engellemek için belli adımlar attı. İsrail Kuzey Irak’tan Güneydoğuya tüm gelişmeleri kendi projesi doğrultusunda yönlendirmektedir. Güneydoğu sorununda bir İsrail inisiyatifi vardı. Bu noktada Almanya, ABD desteği ile devreye girdi ve Türkiye’deki Alevi nüfus üzerinde gücünü artırmaya çalıştı. Böylece ABD, İsrail’in etkin konumunu Almanya aracılığıyla Aleviler üzerinden dengelemeye çalıştı.

Ortodoks dayanışması ve Rus inisiyatifi

Önümüzdeki dönemde Karadeniz üzerinden bir Rus inisiyatifi gelişebilir. Rusya’nın Güney Kıbrıs üzerinde etkisi yoğundur. Yunanistan çöktüğü için burası artık Rusya’ya bağlıdır. Ortodoks dayanışmasıyla devreye girmiştir. Bu etkinliği sağlayan Rusya Ortadoğu’da da ABD ile paslaşacaktır. Eylül ayında eğer İskoçya, İngiltere’den bağımsızlığını ilan ederse Avrupa’da yeni bir süreç başlayacaktır. Katalanya ve Bask bağımsızlıkları devreye girecektir. Almanya’nın da Avrupa’da sınırların değiştiği bu ortamda kendi çevresindeki küçük devletlere Belçika, Hollanda, Avusturya ve Danimarka’ya yönelerek bir Orta ve Doğu Avrupa birliğine yöneleceğini tahmin ediyorum. Ekonomik olarak çökmüş Akdeniz ülkelerine ABD – İsrail ikilisi Almanya’ya bırakmamaktadır. AB’nin ve Büyük İsrail’in alternatifi olarak bir Akdeniz birliği gündeme gelmektedir. Almanya da bu durumda Orta ve Doğu Avrupa’da etkinliğini artırmak zorundadır.

Almanya’nın, Rusya ile bir kuzey işbirliği noktasına geldiği süreçte patlatılan Ukrayna meselesi Avrupa ile Rusya’yı karşı karşıya getirmiştir. Dünyanın girdiği yeni aşamada yani post global süreçte Dünyanın gündemini belirleyecek sıcak gelişmelerdir.

TÜRKSOLU: Almanya’nın Polonya ve Ukrayna’nın batı kısmına yönelme ihtimali var mı?

Prof. Dr. Anıl ÇEÇEN: İlk Rus devleti 5. Asırda Kiev’de kurulmuştu. Ukrayna yapay bir ülkedir. Ukrayna milleti gerçekte yoktur, derleme toplamadır. Doğu Ukrayna’da 10 – 12 milyon Rus yaşar. Batı Ukrayna ise Avrupa’nın çeşitli ülkelerinden nüfusu toplanmış bir tampon bölge olarak yaratılmıştır. Beyaz Rusya da Ukrayna da benzer şekillerde Rusya’dan koparılmıştır. Bu iki tampon ülkeyle Rusya’nın Avrupa’dan uzak kalması sağlanmıştır. Avrupalılar yüzyıllarca Osmanlı’yı ve Rusya’yı savaştırarak her ikisinin de Avrupa’ya girmesini engellemeye çalışmışlardır. Osmanlı, Avrupa içlerine kadar girmesine ve Balkanlar’ı ana ülkesi yapmasına rağmen Rusya’yla savaşmak zorunda kaldığı için buraları bırakmış arka ülkesi olan Anadolu’ya kaymıştır. Osmanlı’nın uzantısı olan Türk devleti de burada kurulmuştur.

Almanya’nın AB’nin patronu konumuna gelmesi İngiltere’nin, Fransa’nın ve İtalya’nın rahatsız olmalarına neden olmuştur. Üçü de eski sömürgecilerdir. Bunlara ek olarak bir diğer eski sömürgeci güç de İspanya’dır. Bu eski sömürgelerine tekrar yönelmişlerdir. Bu gelişmeler önümüzdeki dönemde Türkiye’yi de Akdeniz üzerinden etkileyecektir.

TÜRKSOLU: Bu gelişmeler Türkiye’ye nasıl yansır?

Prof. Dr. Anıl ÇEÇEN: Başlayan küreselleşme sonrası millet imparatorlukları döneminde Türkiye’nin Avrupa’da, İslam dünyasında, Hıristiyan dünyasında yeri olmadığını görüyoruz. Türkiye buralardan dışlanıyor. Tahran’daki İslam Zirvesinden Süleyman Demirel dışlanmıştı. Brüksel’deki Avrupa Zirvesi’nden de Türk heyeti dışlanmıştı. Bu konumdaki devlet olarak iki coğrafyanın tam ortasındayız. Ya merkezi bir kimlik oluşturarak yolumuza devam edeceğiz ya da Tahran’la Brüksel arasında gidip geleceğiz. Bu ortada kalma durumundan kurtulmak önemlidir. Türkiye bu aşamada bir yön aramak durumunda değil. Avrupacı kesimler AB ısrarını, İslamcı kesimler İslam Birliği fikrini sürdürüyorlar. Araplar, Türkleri istemeyip 700 yıllık Osmanlı yönetimini işgal olarak görüyorlar. Fakat gerçekte Osmanlı’nın cebine giden bir şey yoktu. Özellikle gayrımüslim sermaye kesimlerinin merkezi coğrafyadaki ticaretine Osmanlı hem bekçilik yaptı hem de Osmanlı’nın gücü bunlar için kullanıldı.

Osmanlı eğer Türkler için çalışsaydı sonrasında Anadolu’da çok zengin bir Türk devleti ortaya çıkması gerekirdi. Tarihi yeniden okuyup değerlendirmek durumundayız. Tarih tartışması denilince Atatürk’e hakaret etmek, saldırmak anlaşılmaktadır. İslamcı, alt kimlikçi, mandacı kesimler böyle bir sapma içinde hareket ediyorlar. Türkiye ise Atatürk’ün vurguladığı noktaya gelmek durumundadır.

Atatürk geleceğe dönük bir Türk dayanışmasını hedeflemiştir

Atatürk’e yabancı bir gazeteci sormuştur: “Paşam, sosyalist ya da liberal değilsiniz. Nesiniz?” Atatürk; “Bizi hiçbirine benzetmeyin. Biz hiçbirine benzemeyeceğiz ve Amerikanlaşmayacağız. Bizim şartlarımız bize benzer o nedenle biz bize benzeriz” diye cevap vermiştir. Atatürk burada önemli bir çizgi çekmiştir. Kurduğu devlet Avrupa modelindedir ama bir Avrasya devletidir ve bu coğrafyanın merkezine kurulmuştur. Atatürk geleceğe dönük bir Türk dayanışmasını da hedeflemiştir. 1933 yılında Ziraat Bankası’ndaki bir törende de bunu açıkça söylemiştir: “Bugün Türk dünyasının büyük çoğunluğu SSCB’nin işgali altındadır. Ama tarihteki bütün imparatorluklar gibi o da bir gün dağılabilir. Türkler de bağımsızlıklarını elde edebilir. Bugünden hazırlıklı olmamız gerekir.”

Maalesef II. Dünya Savaşı sonrasındaki ABD varlığı, İsrail’in kurulması, NATO’nun üzerimize çok gelmesiyle Atatürkçü çizgideki dış politikadan ayrılınmıştır. Küreselleşmenin bittiği bir aşamada, bölgeselleşmenin ortaya çıktığı, büyük ulus devletlerin millet imparatorluklarına yöneldiği dönemde Türkiye’nin de güçlü bir ulus devlet olarak yeniden merkezi bir güç olması gerekmektedir. Bu da Atatürk’ün “Biz bize benzeriz” ifadesiyle yola devam ederek kendileşecektir. Bunun anahtarı da Ankara’dır. İstanbul’da yaşanan alt kimlikçilik, küresel sermaye ortaklığı, uluslararası ticaret devleti hayalleri karşılığında Ankara’da yeni yöneticiler ve iktidarlarla kendi modeliyle güçlenecek, Misak-ı Milli sınırlarıyla güçlenecek ve Atatürk’ün II. Dünya Savaşı öncesindeki modeline dönecektir. Hitler ve Mussolini karşısındaki Balkan Paktı ile SSCB karşısındaki Sadabad Paktı gibi bölgesel birlikleri Türkiye acilen gündeme getirmelidir.

İran nüfusunun büyük çoğunluğu Türk’tür

Osmanlı’nın ve SSCB’nin dağılmasından meydana gelen otorite boşluğunda Atlantik emperyalizmi ve Siyonizm at oynatmaktadır. Bu nedenle 25 yıldır bu coğrafyada savaş var. Türkiye Balkan ve Sadabat Paktı ülkeleriyle bir merkezi devletler birliği gündeme getirmelidir. Bu AB benzeri yeni bir bölgeselleşme planı olacaktır. Böyle bir oluşumda Türkiye’nin doğal müttefiki İran olacaktır. Atatürkçü dış politikanın birinci kuralı İran’la ortaklıktır. Anadolu’ya Türkler buradan gelmiştir ve İran nüfusunun büyük çoğunluğu da Türk’tür.

Atatürk’ün dış politikasının ikinci kuralı Rusya’yla dostluktur. Üçüncü kuralı da emperyalist devletlerle mesafeli ilişkidir. Atatürk sonrasında ise bunlar altüst edilmiştir. Ben İran’la Türkiye arasında bir köprü konumunda olan Azerbaycan’ın başkenti Bakü’de bir merkezi devletler topluluğu kurulması gerektiği kanaatindeyim. Hem bölge barışı açısından, hem Kafkasya ve Hazar çevresinde Rus yayılmacılığını önlemek açısından, hem de Batılı emperyal güçlerin buradaki enerji kaynaklarına saldırısının durdurulması açısından acilen oluşturulması gerektiğini düşünüyorum.

CHP ve MHP aday belirlerken İngiltere – Mısır hattında hareket ettiler

TÜRKSOLU: Böyle bir aşamada cumhurbaşkanlığı seçimleri nereye oturmaktadır?

Prof. Dr. Anıl ÇEÇEN: Türkiye Cumhuriyeti’nde devleti kuran partiyle, milli devleti savunması gereken parti alternatif aday ararken İngiltere – Mısır hattı Exeter – El Ezher hattında hareket etmekteler. Atlantik üzerinden yönelen siyasi inisiyatifin, merkezi coğrafyada Arap ve Türk birlikleri ile millet imparatorlukları oluşmasını önlemek için harekete geçtiği anlamına gelmektedir. Hilafet tartışmalarının tam canlandığı bu noktada bu arayışların ulusal potansiyelin ve Türkiye’nin milli ihtiyaçlarının karşılanması noktasında olmadığını, dış dinamiklerin ve emperyal planların uzantısı olarak görüyorum.

Bu durum, Türk ve İslam dünyasındaki tek laik devlet olan Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu önderi Atatürk’ten gelen çağdaş, laik devlet modelini ortadan kaldırır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder