1 Haziran 2018 Cuma

ATATÜRK’ÜN PARTİSİNE AÇIK MEKTUP Prof. Dr. Anıl ÇEÇEN (Yeniden Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Dergisi, Şubat 2007, sayı:101)


ATATÜRK’ÜN PARTİSİNE AÇIK MEKTUP

Prof. Dr. Anıl ÇEÇEN

(Yeniden Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Dergisi, Şubat 2007, sayı:101)


Türkiye Cumhuriyetinde altmıştan fazla siyasal parti günümüzde çalışmalar yürütmektedir. Hepsi Türkiye‘nin siyasal örgütlenmesi olmasına rağmen, bunların içinde bir tanesi farklı bir konuma sahip bulunmaktadır. Bütün siyasal partiler Türkiye’de devlet kurulduktan ve cumhuriyet ilân edildikten sonra tarih sahnesine çıkmalarına karşılık, Atatürk’ün partisi devlet kuruluşu ve cumhuriyet ilânı öncesinde ortaya çıkmıştır. Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküşünden sonra geride kalan otorite boşluğu alanında Türk milleti önce bir Misak-ı Milli programını ilân etmiş ve bu ulusal ant doğrultusunda Türkiye’nin kurtuluş savaşına başlanılmıştır. Uzun süren kurtuluş savaşı öncesinde Türk halkı Kuvay-ı Milliye ve Müdafaa-i Hukuk dernekleriyle örgütlenmiş ve ülkenin her köşesinde oluşturulan bu ulusal örgütler aracılığı ile işgalci düşman birliklerine karşı ulusal direniş yürütülmüştür. Savaş sırasında kurulan bu ulusal direniş örgütleri ikinci aşamada bir araya gelerek Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyetini kurmuşlardır. Vatanın dört bir yanında öne çıkan bu örgütlenme merkezi bir yapıya kavuştuktan sonra Ulusal Kurtuluş Savaşı’nın ana gövdesi olarak direnişi Kuvay-ı Milliye’nin başkenti Ankara’dan yürütmüştür.

Vatanın kurtuluşu sağlandıktan sonra, ülkede devletin kurulmasına ve daha sonrada cumhuriyet rejiminin ilânına sıra gelmiştir. Bütün bu girişimler Kuvay-ı Milliye’nin ana örgütü olan Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti tarafından yerine getirilmiş ve bu örgütün başkanı olan Mustafa Kemal Paşa önce devlet ve meclis başkanı daha sonra da ilk cumhurbaşkanı olmuştur. Türkiye Cumhuriyeti devletini kuran ve daha sonra da ülkemizde çağdaş bir cumhuriyet rejimini ilân eden ana kuruluş Anadolu ve Rumeli Müdafa-i Hukuk Cemiyetidir. Birinci Türkiye Büyük Millet Meclisinin açılmasından sonra Atatürk’ü destekleyen milletvekilleri ayrı bir grup kurmuşlar ve Atatürk karşıtlarına direnerek ülkede ulusal önderin öncülüğünde başlatılan hareketin başarıya ulaşabilmesi için çalışmışlardır. Muhalif milletvekilleri Atatürk’e karşı ikinci grubu gündeme getirince, artık bir siyasal partinin kurulması zorunluluğu ortaya çıkmış ve bu doğrultuda Atatürk arkadaşları ile beraber Cumhuriyet Halk Fırkasını kurmuştur. Dil devrimi sonrasında fırka kavramının yerini parti deyi alınca, yeni partinin adı Cumhuriyet Halk Partisi olmuştur. Bu nedenle, Cumhuriyet Halk Partisi kurucusunun Atatürk olması nedeniyle Atatürk’ün partisi olarak anılmıştır. Emperyalist işgalci batı ülkelerine karşı ulusal bir kurtuluş savaşı veren Türk halkının örgütlenmesiyle ortaya çıkan Anadolu ve Rumeli Müdafa-i Hukuk cemiyeti sonraki aşamada devletin kuruluşunu ve cumhuriyetin ilânını tamamlayarak modern bir siyasal partiye dönüşmüş ve cumhuriyetin ilk yıllarından bu yana Atatürk ilkeleri doğrultusunda kurucusu olduğu Türk devleti ile ilân ettiği cumhuriyet rejiminin bekçiliği misyonunu üzerinde taşımağa çalışmıştır. Türk devletinin 85 yıllık geçmişi Atatürk’ün partisinin böylesine bir ulusal misyonu yerine getirmesinin çeşitli örnekleriyle dolu bulunmaktadır.

Yirminci yüzyılın başlarında imparatorluklar tarih sahnesinden çekilirken yerini ulus devletler almış ve Osmanlı imparatorluğunun merkez ülkesinde Türkler ulusal önderlerinin öncülüğünde kendi ulus devletlerine kavuşmuşlardır. Atatürk ile Türk ulusu arasındaki resmi bağ, Anadolu ve Rumeli Müdafai Hukuk Cemiyeti aracılığı ile kurulmuş ve daha sonra da Cumhuriyet Halk Partisi aracılığı ile bu resmi bağ geleceğe dönük olarak kurumlaştırılmıştır. Atatürk, yaşamının son dönemlerinde hazırlamadığı vasiyetnamesi ile mirasının yönetimini kurucusu olduğu devlete değil ama öncüsü olduğu siyasal partiye bırakmıştır. Devlet hayatının nereye gideceği belli olmadığı için, Atatürk kurucusu olduğu siyasal partiyi daha güvenli olarak görmüş ve vasiyetini devlete değil ama partisine bırakmıştır. Atatürk’ün partisinin yöneticilerinin bu tutumun ne anlama geldiğini bu açıdan iyi bilmek durumundadırlar. Partilerin halk örgütü olması ve gelecekte devlete ya da cumhuriyete karşı çıkan güçlerin başka partiler aracılığı ile Atatürk’ün kurmuş olduğu Türk devletini ilân etmiş olduğu cumhuriyet rejimini tehlikeye sokma ihtimallerine karşı Mustafa Kemal Paşa kendi partisine daha fazla güvenmiş ve mirasının yönetimini partisine bırakmıştır. Bugün de aynı durum devam etmekte ve Atatürk’ün partisinin günümüzdeki yönetimine bu mirasa layık olma sorumluluğunu yüklemektedir.

Dünya tarihi ile beraber yeryüzünün merkezi bölgesindeki Türkiye’nin siyasal tarihi çeşitli dönemlerden geçmiştir. Atatürk’ün sağlığı döneminde ulusal önderin yanında yer alan cumhuriyetimizin kurucusu olan siyasal parti, büyük önderin bütün devrimci atılımlarında yanında olmuş ve bu doğrultuda onu desteklemiştir. Cumhuriyetimizin kurucusu olan öncü kadronun halka ulaşmasında ve halk kitleleri ile bağlantılar kurmasında Atatürk’ün partisi bir ulusal örgütlenme olarak üzerine düşen görevleri yerine getirmeğe çaba göstermiştir. Atatürk’ün önder olarak görev yaptığı süre zarfında bu parti Kemalist devrimi halk kitleleri ile kucaklaştırmıştır. Atatürk’ün partisi sayesinde devrimler halk kitlelerine götürülmüş ve kitlelere mal edilmiştir. Bugün Türkiye Cumhuriyeti anayasasında yer alan Atatürk devrimleri ile ilkeleri bir anlamda cumhuriyetimizin kurucusunun Türk ulusuna bırakmış olduğu emanetlerdir. Atatürk’ün partisi bu emanetlere sahip çıkarak günümüze kadar Atatürk ilkelerinin ve devrimlerinin bekçiliği görevini yerine getirmiştir. Devrimlerin toplumsal tabana oturması, Türk ulusunun ortaçağ düzeninden çağdaş uygarlığa geçişi hep Atatürk’ün partisinin kurumsal çabaları sayesinde gerçekleşmiştir. Cumhuriyetimizin kuruluşu ve ilk yılları bir anlamda Atatürk ile beraber partisinin yeni bir devlet ve düzen kuran girişimleri ile dolu bulunmaktadır.

Atatürk sonrası dönemde ikinci adamın milli şefliğe yönelmesi tamamen İkinci Dünya Savaşı’nın koşullarında gündeme gelmiştir. Bütün dünya ülkeleri birbirleriyle savaşırken, dünyanın ortasında yer alan Türkiye bu çılgınlığın dışında kalmıştır. Böylesine bir başarının gösterilmesinde Atatürk’ün partisinin milli şefin önderliğinde Türkiye’ye ve Türk ulusuna sahip çıkması etkin olmuştur. Savaş döneminin zor yıllarında ülkede istikrarın sağlanması gene bu parti aracılığı ile gerçekleştirilmiş, devlet kurumlaşması tamamlanırken, halk kitlelerinin devletin yanında yer alması başarılmıştır. Halk kitleleri zor günlerde devleti kuran partinin çatısı altında yer alarak emperyalist ülkelerin Türkiye’yi karıştırma ya da bölme amaçlı örgütlediği isyanlara uzak durmuştur. Özellikle doğu Anadolu halkının cumhuriyet rejimi tarafından kazanılmasında, Türk devleti ile bütünleşmelerinde Atatürk’ün partisi öncü rolü üstlenmiştir. İkinci dünya savaşı sırasında Türkiye’nin doğu Anadolusunu ülkeden koparma senaryoları Atatürk’ün partisinin gerçekleştirdiği sosyal yaklaşımlarla devre dışı bırakılmıştır. Toplumsal çimento görevinin yapılması her türlü bölücü girişimin başarısızlıkla sonuçlanmasına giden yolu açmıştır. Atatürk’ün partisinin cumhuriyetin kucaklayıcı ve bütünleştirici misyonunu başarıyla yerine getirmesi, kısa zamanda Türk devletinin vatandaşları ile kaynaşmasını sağlamıştır.

Savaş sonrası dönemde, demokrasiye geçerken Atatürk’ün partisi ülkede yeni partilerin kurulmasına yardımcı olmuş ve Türkiye’nin kısa zamanda çağdaş bir demokrasiye sahip olabilmesi için elinden gelen bütün çabaları göstermiştir. Ülkede ikinci partinin kurulması Atatürk’ün partisinden kopan bir grup milletvekili tarafından gerçekleştirilmiş, cumhuriyeti kuran partinin sahip olduğu bilgi birikimi eski milletvekilleri aracılığı ile yeni kurulan siyasal partiye taşınmıştır. Yirminci yüzyılın tam ortasında yapılan serbest seçimlerle Türkiye’de siyasal iktidar seçim yolu ile el değiştirirken yeni kurulan siyasal parti iktidar gelmiş ve böylece Türkiye cumhuriyet düzeninden demokratik rejime geçiş yapmıştır. Ülkede hiçbir birikim ya da gelenek yokken, batı tipi bir demokrasiye geçiş Atatürk’ün partisinin gösterdiği özveri ve çabalar sayesinde olmuştur. Batı ülkelerinde görülen uzun süreli demokrasiye geçiş aşaması Türkiye’de bu partinin birikimi ve olgunluğu sayesinde atlatılmış ve yeni dönemde iki partili demokrasi denemesi Türkiye’de yürürlüğe girmiştir. Ne var ki, yeni iktidara gelen siyasal partinin Atatürk döneminin olgunluğunu gösterememesi, anayasayı ihlali ve ülkeyi tehlikeye atan bir kardeş kavgasına izin vermesi üzerine Türk silahlı Kuvvetleri yönetime el koymuş ve Türkiye bir askeri rejime sürüklenmiştir.

Askeri dönemler ülkede daha sonra da gündeme gelmiş ve Türkiye yirminci yüzyılın sonlarına doğru tam dört dönem askeri müdahaleler ile karşı karşıya kalmıştır. Atatürk’ün partisi ilk askeri dönemin kısa olmasını sağlamış ve sahip olduğu siyasal birikim ile ülkede yeniden demokrasiye geçiş döneminin hükümetini kurmuştur. Sonraki askeri dönemlerde de benzeri yönde girişimlerde bulunan Atatürk’ün partisi genel olarak bu ara rejimlerin kısa olmasını başarmış ve Türk ordusunun kışlasına dönmesine yardımcı olmuştur. Türk silahlı kuvvetleri ile kurulan diyalog çerçevesinde ülkede cumhuriyet rejiminin ve Atatürk devrimleri ile ilkelerinin korunabilmesi birçok girişim yapılmış ve Atatürk’ün cumhuriyeti kazasız belasız yirmi birinci yüzyıla kadar getirilmiştir. Soğuk savaş döneminin son yıllarında giderek artan kutuplar arası çekişme Türkiye’yi bir sol ve sağ kavgasına götürmüş, bu aşamada ülkede bir ideolojik görünümlü terör emperyalistlerin çıkarları doğrultusunda zorlanarak gündeme getirilmiştir. Ülkenin tam bir kardeş kavgasına sürüklendiği bu dönemde Atatürk’ün partisi rejimin ve devrimlerin koruyucusu olarak Türkiye’nin bir rejim bunalımına sürüklenmesini önlemeğe çalışmıştır. Türk silahlı kuvvetleriyle beraber ülkenin önde gelen kamu kurumlarının da sağduyulu bir çizgide hareket etmesi Türk demokrasisinin sonraki dönemlerde de devam etmesine yardımcı olmuştur. Atatürk’ün partisi, en eski siyasal parti olarak ülkedeki gerginliklerin aşılmasına ve zaman içinde çözümler üretilmesine elinden gelen katkıları yapmıştır. Avrupa kıtasının dışında kalan bir Müslüman ülkede batı tipi bir demokrasi ancak devleti ve rejimi kuran Atatürk’ün partisinin özverili çabaları ile mümkün olabilmiştir.

Yirminci yüzyılın son on yılında ortaya çıkan küreselleşme sürecinde Atatürk’ün partisi son derece hazırlıksız bir durumla karşılaşmıştır. Bir NATO harekâtı olarak gündeme gelen askeri dönemde diğer partilerle beraber kapatılan Atatürk’ün partisi ortaya çıkan büyük sorunların ve gereksinmelerin aşılabilmesi için yeniden kurulabilmiştir. Devleti ve rejimi kuran siyasal partiyi de diğer partilerle beraber kapatarak Türkiye’yi kendi istedikleri doğrultuda yeniden yapılandırmak isteyen Atlantik emperyalizmi, Siyonizm ile elele vererek Ortadoğu’da yeni bir bölgesel yapılanma için çaba gösterirken Türkiye üzerinde kurulu bulunan Atatürk Cumhuriyetini devre dışı bırakmak istemiştir. Soğuk savaş döneminin gerginliklerinden yararlanarak terörü tırmandırmışlar ve ülkedeki Atatürk potansiyelini temsil eden birçok Türk aydınını hedef almışlardır. Bu durumda Atatürk’ün birikimini temsil edenler Atatürkçü Düşünce Derneği’ni halk kitlelerine dönük olarak kurmuşlardır. Atatürk ilke ve devrimlerinin sadece dernekleşme ile korunamayacağı ve bunun yanı sıra bir siyasal örgütlenmenin de zorunlu olduğu anlaşılınca, Atlantik emperyalizminin kapatmış olduğu Atatürk’ün partisi yeniden kurulmuştur.

Partinin ikinci kuruluş aşamasında Türkiye’yi Atatürk modelinden uzaklaştırmak isteyen kapanmadan önceki son genel başkan kendi kafasına göre bir yeni parti kurarak bunu karısıyla beraber Türk ulusuna benimsetmeğe çalışmış ve Atatürk’ün partisinin ikinci kez kuruluşu aşamasında bu yuvadan uzak kalmıştır. İkinci kuruluş sırasında kimin genel başkan olacağı sorunu ile uzun süre uğraşılmış, kapanma sonrasında ortaya çıkan sosyal demokrat görünümlü partilerle ilişkilerin ne olacağı konusu da büyük bir tartışmayı beraberinde gündeme getirmiştir. Üçüncü genel başkan Atlantik rüzgarları doğrultusunda, Büyük Orta Doğu projesine yönelik yelken açan bir yeni parti ile halk kitlelerinin karşısına çıkarken, boşluktan yararlanılarak kurulmuş olan bir sosyal demokrat görünümlü siyasal parti de Avrupa, Amerika ve İsrail doğrultusunda alt kimlikçiliğe soyunmuştur. Güneydoğu halkının alt kimlikçiliğe sürüklenmesinde ve ayrıca bir belediye merkezli müteahhit hizbinin olmasında son derece zararlı etkisi olan bu siyasal parti birleşmeler sonucunda tarih sahnesinde çekilmek zorunda kalmıştır. Atatürk’ün partisinin kapatılması sonucunda ortaya alt kimlikçi yapıların çıkması Türk demokrasisi açısından önemli handikaplar oluşturulmuş ve bazı mafya benzeri örgütlenmeler bir müteahhit hizbi görünümünde Türk demokrasisi içinde sosyal demokrat görünümlü öne çıkmasına giden yolu açmıştır. Kısa zamanda bu tür sapmaların ortaya çıkması üzerine Atatürk’ün partisinin yeniden kurulması zorunluluğu ortaya çıkmış ve doksanlı yılların ilk yarısında ikinci kez Atatürk’ün partisi tarihsel kimliğine ve birikimine uygun olarak yeniden kurulmuştur. İkinci dönemin başlangıcı zorluklarla dolu olmuş, aradan geçen zaman içinde partinin sahip olduğu eski ekol dağılmış ve eski geleneksel Atatürkçü kadrolardan uzak duran bir yapılanma, bu kez de eski bir hizbin ön geçmesiyle gündeme gelmiştir. Eski sosyalist partilere benzeyen bir prezidiyum yapılanması benzeri kadrolaşma ile Atatürk’ün partisinde işbaşına gelen bu kadro eski kongrelere alışık olduğu için, parti iktidarını ele geçirdikten sonra kendinden olmayan bütün grupları yönetimin dışında tutmuş ve bunların zaman içerisinde partiden uzaklaşmalarına neden olan bir katı tutum içinde olmuştur. Bu nedenle, aynı doğrultuda başka siyasal partilerin kurulmasına giden yol açılmış ve solda yeniden bir bölünme dönemine girilmiştir.

Esas önemli olan, ikinci kuruluş küreselleşme dönemine rast geldiği için, Atatürk’ün partisi bu yeni döneme hazırlıksız yakalanmış ve hiç bir biçimde Atatürk’ün birikimi yeni dönemde nasıl siyasal sahnede canlı tutulacağına yönelik bir çalışma yapılmamıştır. Devleti ve cumhuriyeti kuran bir siyasal partinin her yeni dönemde devletin ve cumhuriyet rejiminin korunması doğrultusunda bir hazırlığının olması gerekirken, bir Avrupa Birliği hayali devam etmiş, uzun süren bu düşün gerçekleşemeyeceğinin anlaşıldığı bir aşamada ciddi bir alternatifsizliğe sürüklenilmiştir. Büyük Orta Doğu planları doğrultusunda yeni parti kuran eski genel başkan, bu projeye uygun düşen çelişkili ve Türkiye’yi siyasal risklere sokabilecek adımlar atarken, Atatürk’ün partisinde bir durgunluk ve değişime karşı hazırlıksızlık çok açık bir biçimde ortaya çıkmıştır. Küresel rüzgarlar aşkın ve devrimin partilerini kurdururken, bütün basının köşe yazarları neoliberalizme teslim olarak Atlantik ötesinden kaynaklanan plan ve projelere destek çıkarken, medyada Atatürk’e ve ilkelerine karşı bir eğilimin giderek cemaatçi ve liberal işbirliği çerçevesinde tırmandığı görülmüştür. Küresel emperyalizme teslim olan İstanbul sermayesi taşeronluğa teslim olurken Atatürk’ün ulus devletinden vazgeçmiş ama Atatürk’ün partisi de bu konuda yeterince titiz davranmamıştır. Medya desteği ile seçim kazanma yaklaşımı, Atatürk ilke devrimlerinin geride kalmasına neden olmuş, bunların bir aile fotoğrafı olarak saklandığı açıkça ifade edilmiştir.

İçine girilen yeni dönemde Türkiye’nin Avrupa Birliğinin dışında kaldığı artık açıkça belli olmuştur. Artık Avrupa hayalleri ve koşullanmaları ile politika yapma dönemi geride kalmıştır. Tam bu durum kesinlik kazandığı noktada Türkiye Kuzey Irak üzerinden bir savaş dalgası ile karşı karşıya kalmıştır. Orta Doğu devletlerini Kürt kartı ile bölmek isteyen İsrail ve Amerika Kuzey Irak’ta oluşturdukları kukla devlet ile İran, Suriye ve Türkiye’yi hedef almaktadırlar. Türkiye böylesine bir tehdit ile dost ve müttefiklerinin attığı kazıklar nedeniyle karşı karşıya kaldığı için bir an önce ulus devleti ve üniter cumhuriyet düzenini koruyacak yeni atılımlara ihtiyaç bulunmaktadır. Atatürk’ün partisi, hem devletin hem de rejimin kurucusu olarak öne çıkmak ve ulus devleti dağılmaya karşı korumak zorundadır. Ayrıca, İsrail ve Amerikanın bölgeye savaş taşıyan girişimlerine ve Türkiye’yi bu doğrultuda hedef yapan senaryolara karşı çıkmak gene Atatürk’ün partisinin öncülüğünde Türk ulusuna düşen bir ulusal görevdir. Türkiye önümüzdeki dönemde yeni bir kurtuluş savaşı verecektir. Hem iç savaşa hem de dış savaşa karşı Türk toplumunun tıpkı I9I9 da olduğu gibi büyük bir kitlesel bütünsellik içinde dış düşmana karşı birleşmesi gerekmektedir. Bölgeyi ve komşularımızı işgal eden, ekonomik çıkarları uğruna bir milyon masum insanı katleden savaşa karşı türkiye7nin komşuları ile bir araya gelerek büyük bir direnişi bölgesel düzeyde örgütlemesi gerekmektedir. Böylesine bir ulusal görev i yerine getirmek devleti ve cumhuriyeti kurmuş olan Atatürk’ün partisine düşmektedir. Artık bir süper emperyalizm olduğu iyice anlaşılan küreselleşmenin neoliberal takıntıları ile uğraşmayı bir yere bırakarak yeniden Türk devletinin ve Türk ulusunun ulusal çıkarlarının savunulması zamanı gelmiştir. Seçim yılına girildiği bu aşamada Atatürk’ün partisinin yeniden Atatürk geleneğine dönmesi ve bu birikimi günümüze taşıyan kadrolara öncelik vermesinin zamanı gelmiştir. Atatürk’ün partisi Atatürk’ün eserini ancak ciddi Atatürkçü kadrolarla koruyabilecektir. Tıpkı cumhuriyetin kuruluş yıllarında olduğu gibi iç ve dış düşmanlarla mücadele edecek, yeni bir yapılanmayı Atatürk’ün partisi kendi içinde gerçekleştirmek zorundadır. Ulusal bağımsızlığı koruyacak ve bu doğrultuda bir iktidar alternatifi olacak Türkiye’nin ulusal çıkarlarına uygun olacak bir milli programı Atatürk’ün partisi seçimler sırasında Türk ulusunun önüne ciddi bir alternatif olarak koymak zorundadır.

Bu yazı, Türkiye Cumhuriyetinin sonsuza kadar yaşamasını kurucusunun vasiyeti olarak kabul eden bir Türk bilim adamının, Atatürk’ün partisini yönetenlere açık mektubudur. Bu açık mektup aynı zamanda Atatürk ilke ve devrimlerini kabul eden bütün Atatürkçülere de bir açık çağrıdır. Bizi tarih sahnesine çıkartan, bugünkü kimliğimizi ve devletimizi kazandıran Büyük önderin eserine sahip çıkmak, bütün Türk vatandaşlarına düşen yaşamsal bir ulusal görevdir. Atatürk’ün partisinin üyeleri ve taban örgütleri kadar, ülkedeki bütün Atatürkçü kuruluşlar ve Atatürkçüler bu açık çağrının muhataplarıdır. Türkiye Cumhuriyeti yirmi birinci yüzyılda yoluna devam edebilmek için yeniden çıkış noktası olan Atatürk ilke ve devrimlerine dönmek zorundadır. Yüz yıl önce bizi yok etmek isteyen emperyalizme Türk ulusu nasıl direndiyse, yeni yüzyılın başlarında aynı direnç çok daha güçlü bir biçimde siyasal alana taşınmalıdır. Askeri bir savaşı ancak güçlü bir siyasal mücadele önleyebilir. Türk ulusunun ve devletinin yok olmaması için, tam bağımsızlık doğrultusunda yeni bir Kuvay-ı Milliye mücadelesine bütün Atatürkçüler, Atatürkçü kuruluşlar ve de Atatürk’ün partisi öncülük yapmak zorundadırlar.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder