14 Haziran 2018 Perşembe

YUNANİSTAN’I SOL KURTARACAK (No: 1 ve 2) Prof. Dr. ANIL ÇEÇEN

YUNANİSTAN’I SOL KURTARACAK
Prof. Dr. ANIL ÇEÇEN
Komşumuz Yunanistan’da geçen hafta yapılan genel seçimlerde iktidar sandık yolu ile değişti .Soğuk savaş döneminde bir ara iç savaş yaşayan daha sonraki yıllarda ise bir ara askeri rejime sürüklenen Yunanistan’da demokrasi tıkır tıkır işlerken , iktidar serbest seçimler yolu ile eldeğiştirebilmektedir . Geçen haftaki seçim sonuçları iktidar için tam bir yenilgi , ana muhalefet partisi için ise tam bir zafer olarak görülmektedir .Yeni iktidara gelen sol parti yüzde 44 oy alırken , eski iktidar partisi tam on puan geride kalarak yeni ana muhalefet partisi konumuna gelmiştir .Bu sonuçlar üzerine eski başbakan partisinin genel başkanlığından istifa ederek siyaseti bırakmıştır . Türkiye’de ise , yıllardır siyasete demir atmış genel başkanlar döne döne seçim kaybetmelerine rağmen partilerinin başındaki görevlerini inadına sürdürmektedirler . Yunanistan ile Türkiye gibi iki komşu ülke arasındaki bu fark bile demokrasi açısından Türkiye için bir ders ortaya koymaktadır .

Seçim sonuçlarına göre , Yunanistan’da sol bir parti iktidara gelmiştir . Batı blokuna dahil olarak aynı zamanda Avrupa Birliği üyesi olan Yunanistan , dünya ekonomik krize girerken sol bir partiyi iktidara getirmiştir. Avrupa Birliği üyesi olan on ülkede son yıllarda sol partiler iktidardan düşerken , ekonomik krize tepki olarak merkez sağ partiler iktidara gelmişlerdir . Batı ülkelerinde halk kitleleri ekonomi kötüye giderken sistemin asıl partileri olan merkez sağ partileri iktidara getirmeyi tercih etmiştir . En son Almanya seçimleri de bu durumu açıkca doğrulamıştır . Avrupa’nın patronu durumunda olan Almanya güçlü ekonomisine rağmen ekonomik krizin sarsıntılarına sürüklenirken ,sosyal demokratlar ciddi bir oy kaybederek iktidardan inmek zorunda kalmış, oylarını epeyce artıran liberaller iktidara ortak olyarak yeni Alman hükümetini muhafazakar parti ile kurmuştur . Bugünün koşullarında batı dünyasında sağ iktidarlar öne geçerken , Yunanistan’da bu durumun tamamen aksi olarak sol bir parti iktidar olma şansını yakalamıştır .

Batı dünyasının şımarık çocuğu konumundaki Yunanistan hiç bir zaman bir sanayi ülkesi olamamış ve bu yüzden de her zaman için batının büyük ülkelerine bağımlı bir düzen içerisinde varlığını bugüne kadar sürdürmüştür . Batının zengin ülkelerinin tatil ülkesi olan Yunanistan’ın hırıstıyan dünyasının sevgili ülkesi olarak her zaman dışarıdan yardım aldığı görülmüştür .Avrupa Birliğine girdikten sonra en büyük ekonomik yardımları Yunanistan almış ve bu yoldan Yunan halkının yıllık geliri Türkiye’nin bir kaç misli fazla olmuştur . On milyonluk nüfusu hiç bir zaman artmayan hatta zaman içerisinde azalan Yunanistan Avrupa yardımları ile bugüne kadar gelebilmiş ama artık batılı ülkeler ekonomik kriz aşamasında Yunanistan’a yardımları kesince , ekonomik krizden en fazla etkilenen ülkeler arasına doğru Yunanistan sürüklenmiştir . Son seçimlerde ortaya çıkan tablonun Yunan halkının böylesine bir duruma tepki göstermesinden kaynaklandığı söylenmektedir . Yunan halkı ekonomik krizden fazlasıyla etkilenirken ve Yunanistanın en büyük gelir kaynağı olan turizm gelirleri düşerken halk kitleleri geleceğe dönük olarak sol bir partiyi iktidara getirmiştir .

Küreselleşme döneminin getirdiği alt kimlikçilik hastalığı Yunanistan’da da depreşirken , ülkenin çeşitli bölgelerinde ayrılıkçı hareketlerin gündeme geldiği görülmüştür . Bu doğrultuda ,Girit adası Yunanistan’dan koparak ayrı bir bağımsız devlet olmağa doğru ilerlerken , ülkenin sınırları içerisinde yer alan güney Makedonya bölgesinin kuzey Makedonya ile birleşmek üzere harekete geçtiği görülmektedir , Aüyrıca , Yunanistan’a bağlı olan ege adalarında bağımsız bir Rum devleti olarak bir Ege Cumhuriyeti kurulması düşüncesi gündeme getirilmekte ve bu doğrultuda Yunanistan’dan çok uzakta kalan Kıbrıslı Rumların Ege adalarına dönerek burada bir Ege Cumhuriyetinin kuruluşunda rol almağa hazırlandıklyarı görülmektedir . Kosova’Rnın bağımsızlığını kazanmasından sonra Balkanlar’da gündeme gelen Büyük Arnavutluk projesi doğrultusunda , bir buçuk milyon Arnavut’un halen yaşadığı Güney Arnavutluk bölgesinin Yunanistan’dan ayrılarak böylesine bir proje içerisinde yer almağa çalıştığı görülmektedir . Yunanistan’ın bu doğrultudaki dağılma süreci içerisinde her bölge kendi geleceğini ararken , beş yüz bine yakın Türk asıllı insanın yaşamakta olduğu Batı Trakya bölgesi de kendi başının çaresine bakarak Osmanlı döneminde olduğu gibi doğu Trakya ile birleşmeğe hazırlanmaktadır .Küreselleşme eğilimleri avrupa birliğinin Kopenhag kriterlmeri ile birleşince , Yunanistan’da Kopenhag kriterlerinin birbirinden kopardığı bölgelerin ülkesi olma durumuna sürüklenmiştir . Alt kimlikçiliğin her yönü ile kışkırtıldığı ve hızlı bir biçimde tırmandırıldığı Yunanistan’da artık sağ ya da merkez partilerin liberal polikalarla ülkeyi kurtarma şansı kalmamıştır . Kuruluşu sırasında dünyanın egemen güçleri olan İngiltere,Fransa ve Rusya’nın destekleri ile Osmanlı imparatorluğuna karşı fazlasıyla genişletilen Yunanistan bugün tıpkı Yugoslavya gibi paramparça olma aşamasına gelmiştir . Osmanlıyı yokeden Balkanizasyon süreci Yugoslavya’yı da yokettikten sonra, günümüzde Yunanistan’ı da yoketme aşamasına gelmiştir .Yunan halkı bu durumu gördüğüden yeniden sol politikalar ile alt kimlikçiliğin ve etnik politikaların devredışı bırakılabilmesi için Pasok partisine oy vermiştir .

PASOK isimli sol partinin adının açılımı Pan-Helenik Sosyalist Partidir . Bu siyasal kuruluş hem sosyalist bir çizgiyi hemde bütün Helen kökenli halkları biraraya getirmeyi hedefleyen bir Pan-Helenizim’i de aynı zamanda savunabilmektedir . Türkiye’de benzeri bir Pan-Türkist ya da Pan-Turanist bir parti kurulsa bütün Avrupa ülkeleri ve batı dünyası baskılarla bunu önlemeğe çalışır ama Yunanistan’daki böylesine bir ırkçı partiyi görmezden gelebilmektedirler . Avusturya’da uç milliyetçi bir seçim zaferi kazanarak iktidara gelmesine rağmen partinin hükümet kurmasına izin vermeyen batı dünyası her nedense Yunanistan’da benzeri bir çizgide uç milliyetçiliği savunan bir siyasal parti olarak PASOK’a tepki göstermemekte ve böylesine bir nasyonel –sosyalist partinin iktidara gelmesini doğal bir gelişme olarak karşılamaktadırlar . Burada batının şımarık çocuğu Yunanistan’a karşı gene çifte standartlı davranarak Avusturya’da izin vermediği bir gelişmeye Avrupa Birliği içinde karşı çıkılmamaktadır .

Pan-Helenik bir parti olarak PASOK iktidarı sırasında hem Yunan milliyetçiliğini güçlendirerek dışa karşı daha güçlü bir Yunanistan’ı hem de sosyalist poltikaları öne çıkararak alt kimlikçi grupçuluğu ya da bölgeciliği devredışı bırakacak bir politika izlemeye hazırlanan bu partinin genel başkanı Papandreu, hem Yahudi bir annenin evladı hem de bir Amerikan vatandaşı olarak , dış politika açılımlarında Avrupa Birliğinin dışına çıkarak ABD ve İsrail’e yakın yeni politik girişimler geliştirebilecektir . Büyük Orta Doğu projesi içerisinde eski bir Osmanlı ülkesi olarak Yunanistan’da kendisine uygun bir yer aramağa ABD ve İsrail desteği ile yönelirse o zaman PASOK döneminde Avrupa Birliği üyesi olmasına rağmen Yunan devleti ile avrupa ülkelerinin arası açılabilecektir . Avrupa fonları ile bugüne kadar gelen Yunanistan , bu fonların tükenmesi ve Avrupa ülkelerinin ciddi ekonomik krizlere sürüklenmmesi noktasında küresel sermayeyi yönlendiren ABD ve İsrail ikilisinin daha fazla etkisi altına girmesi beklenebilir .Böylece Yunanistan yeni dönemde bitmekte olan Avrupa Birliğinden uzaklaşarak ABD ve İsrail yönlendirmesiyle eski bir Osmanlı ülkesi olarak Büyük Orta Doğu Projesi içerisinde yer almağa yönelebilir . Girit’in ayrı bir devlet olmağa doğru sürüklenmesini bizzat İsrail yönlendirmekte ve bu doğrultuda Fransa’nın desteği alınarak yeni bir Akdeniz Birliği oluşumu öne çıkarılmaktadır .ABD vatandaşı ve yahudi asıllı Papendreu’nun Avrupa’dan daha çok ABD ve İsrail ile işbirliğini tercih edeceği beklenmektedir . Avrupa Birliği şampiyonu Karamanlis’in seçimleri kaybetmesi de böylesine bir dönemecin önünü açmıştır .

Halka doğruları söyleyerek seçimleri yitiren Karamanlis’in yerine halka daha mesafeli duran ve babasından gelme gizli politikalar geleneğini sürdüren Papendreu’nun önümüzdeki dönemde dağılan bir ülkeyi toparlamak için dışa karşı milliyetçi , içe karşı da sosyalist politikalara yöneleceği kesin görülmektedir .Türkiye’ye çok benzeyen koşullara sahip olan Yunanistan’daki bu son gelişmelerin Türkiye açısından fazlasıyla derslerle dolu olduğu görülmektedir . Kapitalist sistemin büyük krize sürüklenmesiyle beraber iflas eden merkez sağ politikalar Yunan halkı tarafından rededilirken , krizden çıkmak için devlet öncülüğünde sol ve sosyalist politikaların Yunanistan’ı içine düştüğü çıkmazdan kurtarması beklenirken , orta tabakaların bütünüyle çöktüğü ülke topraklarının ve milli kuruluşların yabancılara satıldığı ,büyük halk kitlelerinin ileri derecede yoksulluğa sürüklendiği bir aşamada , komşuda iktidara gelen sol parti Türkiye açısından önemli bir örnek oluşturmaktadır ,. Önümüzdeki yıl bir erken seçime doğru ilerleyen Türkiye’de de benzeri bir sol alternatifin iktidara gelmesiyle , tıpkı Yunanistan’da olduğu gibi yoksulluk ve dağılma sorunları aşılabilecektir .Siyasal koşullar açısından fazlasıyla birbirine benzeyen iki ülke birarada ele alınırsa , Yunanistan’daki iktidarın sağdan sola geçmesi Türkiye için de bugünün koşullarında olumlu bir yön göstermektedir .Yunanistan’dan sonra sıra Türkiye’ye gelmiştir . Türkiye’de demokrasinin kesintisiz devam edebilmesi için ,iktidarın serbest seçimler yolu ile el değiştirmesi,iktidarın sağdan sola geçerek yoksul halk kitlelerinin beklentilerini karşılayacak sol bir iktidarın işbaşına gelmesi gerekmektedir. Ne var ki , Türkiye’deki sol partinin başındaki sağ önderlik ve kadronun acilen ve öncelikli olarak değişmesi gerekmektedir . Liderini değiştirecek sol parti , ayrıcalıklı zengin kesimlerin değil ama çalışan halk kitlelerinin temlsilcilerinden oluşacak yepyeni bir kadro ile seçim meydanlarına çıkılırsa o zaman Türk halkı da Yunan halkı gibi sol bir iktidarı işbaşına getirmesini bilecektir . Unutulmasın ki, komşuda pişer bize de düşer . Komşumuz Yunanistan’da olgunlaşan demokratik alternatifin Türkiye’de de gündeme getirilmesi , ülkeyi hem ekonomik darboğazdan hem de iç çatışmalardan kurtaracaktır . Yunanistan’ı kurtaracak solun Türkiye’yi de kurtarması beklenmektedir . Ama bu solun , Türkiye’nin ulusal çıkarları doğrultusunda sermayenin güdümünde bir liberal sol değil fakat halk kitlelerinin yönlendirmesinde bir ulusal sol olması gerekmektedir .Gerçek anlamda devletin öncülüğünde uygulanacak sol politikalar Türk halkını hemyoksulluktan hem de açlıktan kurtaracak , Türkiye’nin dış yönlendirmelerle içine sürüklendiği etnik çatışmaları da devredışı bırakacaktır . Türk kamuoyu Yunanistan’ı dikkatle izlemeğe ve gerekli dersleri almağa devam etmelidir . .
***
YUNANİSTAN’I SOL KURTARACAK (2)
Prof. Dr. Anıl ÇEÇEN


Komşumuz Yunanistan’da geçen hafta yapılan genel seçimlerde iktidar sandık yolu ile değişti. Soğuk savaş döneminde bir ara iç savaş yaşayan daha sonraki yıllarda ise bir ara askeri rejime sürüklenen Yunanistan’da demokrasi tıkır tıkır işlerken, iktidar serbest seçimler yolu ile el değiştirebilmektedir. Geçen haftaki seçim sonuçları iktidar için tam bir yenilgi, ana muhalefet partisi için ise tam bir zafer olarak görülmektedir. Yeni iktidara gelen sol parti yüzde 44 oy alırken, eski iktidar partisi tam on puan geride kalarak yeni ana muhalefet partisi konumuna gelmiştir. Bu sonuçlar üzerine eski başbakan partisinin genel başkanlığından istifa ederek siyaseti bırakmıştır. Türkiye’de ise, yıllardır siyasete demir atmış genel başkanlar döne döne seçim kaybetmelerine rağmen partilerinin başındaki görevlerini inadına sürdürmektedirler. Yunanistan ile Türkiye gibi iki komşu ülke arasındaki bu fark bile demokrasi açısından Türkiye için bir ders ortaya koymaktadır.

Seçim sonuçlarına göre, Yunanistan’da sol bir parti iktidara gelmiştir. Batı bloğuna dahil olarak aynı zamanda Avrupa Birliği üyesi olan Yunanistan, dünya ekonomik krize girerken sol bir partiyi iktidara getirmiştir. Avrupa Birliği üyesi olan on ülkede son yıllarda sol partiler iktidardan düşerken, ekonomik krize tepki olarak merkez sağ partiler iktidara gelmişlerdir. Batı ülkelerinde halk kitleleri ekonomi kötüye giderken sistemin asıl partileri olan merkez sağ partileri iktidara getirmeyi tercih etmiştir. En son Almanya seçimleri de bu durumu açıkca doğrulamıştır. Avrupa’nın patronu durumunda olan Almanya güçlü ekonomisine rağmen ekonomik krizin sarsıntılarına sürüklenirken, sosyal demokratlar ciddi bir oy kaybederek iktidardan inmek zorunda kalmış, oylarını epeyce artıran liberaller iktidara ortak olyarak yeni Alman hükümetini muhafazakar parti ile kurmuştur. Bugünün koşullarında batı dünyasında sağ iktidarlar öne geçerken, Yunanistan’da bu durumun tamamen aksi olarak sol bir parti iktidar olma şansını yakalamıştır.

Batı dünyasının şımarık çocuğu konumundaki Yunanistan hiç bir zaman bir sanayi ülkesi olamamış ve bu yüzden de her zaman için batının büyük ülkelerine bağımlı bir düzen içerisinde varlığını bugüne kadar sürdürmüştür. Batının zengin ülkelerinin tatil ülkesi olan Yunanistan’ın Hıristiyan dünyasının sevgili ülkesi olarak her zaman dışarıdan yardım aldığı görülmüştür. Avrupa Birliğine girdikten sonra en büyük ekonomik yardımları Yunanistan almış ve bu yoldan Yunan halkının yıllık geliri Türkiye’nin bir kaç misli fazla olmuştur. On milyonluk nüfusu hiç bir zaman artmayan hatta zaman içerisinde azalan Yunanistan Avrupa yardımları ile bugüne kadar gelebilmiş ama artık batılı ülkeler ekonomik kriz aşamasında Yunanistan’a yardımları kesince, ekonomik krizden en fazla etkilenen ülkeler arasına doğru Yunanistan sürüklenmiştir. Son seçimlerde ortaya çıkan tablonun Yunan halkının böylesine bir duruma tepki göstermesinden kaynaklandığı söylenmektedir. Yunan halkı ekonomik krizden fazlasıyla etkilenirken ve Yunanistan’ın en büyük gelir kaynağı olan turizm gelirleri düşerken halk kitleleri geleceğe dönük olarak sol bir partiyi iktidara getirmişti.

Küreselleşme döneminin getirdiği alt kimlikçilik hastalığı Yunanistan’da da depreşirken, ülkenin çeşitli bölgelerinde ayrılıkçı hareketlerin gündeme geldiği görülmüştür. Bu doğrultuda, Girit adası Yunanistan’dan koparak ayrı bir bağımsız devlet olmağa doğru ilerlerken, ülkenin sınırları içerisinde yer alan güney Makedonya bölgesinin kuzey Makedonya ile birleşmek üzere harekete geçtiği görülmektedir, Ayrıca, Yunanistan’a bağlı olan ege adalarında bağımsız bir Rum devleti olarak bir Ege Cumhuriyeti kurulması düşüncesi gündeme getirilmekte ve bu doğrultuda Yunanistan’dan çok uzakta kalan Kıbrıslı Rumların Ege adalarına dönerek burada bir Ege Cumhuriyetinin kuruluşunda rol almağa hazırlandıkları görülmektedir. Kosova’nın bağımsızlığını kazanmasından sonra Balkanlar’da gündeme gelen Büyük Arnavutluk projesi doğrultusunda, bir buçuk milyon Arnavut’un halen yaşadığı Güney Arnavutluk bölgesinin Yunanistan’dan ayrılarak böylesine bir proje içerisinde yer almağa çalıştığı görülmektedir. Yunanistan’ın bu doğrultudaki dağılma süreci içerisinde her bölge kendi geleceğini ararken, beş yüz bine yakın Türk asıllı insanın yaşamakta olduğu Batı Trakya bölgesi de kendi başının çaresine bakarak Osmanlı döneminde olduğu gibi doğu Trakya ile birleşmeğe hazırlanmaktadır. Küreselleşme eğilimleri Avrupa birliğinin Kopenhag kriterleri ile birleşince, Yunanistan’da Kopenhag kriterlerinin birbirinden kopardığı bölgelerin ülkesi olma durumuna sürüklenmiştir. Alt kimlikçiliğin her yönü ile kışkırtıldığı ve hızlı bir biçimde tırmandırıldığı Yunanistan’da artık sağ ya da merkez partilerin liberal polkalarla ülkeyi kurtarma şansı kalmamıştır. Kuruluşu sırasında dünyanın egemen güçleri olan İngiltere, Fransa ve Rusya’nın destekleri ile Osmanlı imparatorluğuna karşı fazlasıyla genişletilen Yunanistan bugün tıpkı Yugoslavya gibi paramparça olma aşamasına gelmiştir. Osmanlıyı yok eden Balkanizasyon süreci Yugoslavya’yı da yok ettikten sonra, günümüzde Yunanistan’ı da yok etme aşamasına gelmiştir.Yunan halkı bu durumu gördüğüden yeniden sol politikalar ile alt kimlikçiliğin ve etnik politikaların devredışı bırakılabilmesi için Pasok partisine oy vermiştir.

PASOK isimli sol partinin adının açılımı Pan-Helenik Sosyalist Partidir . Bu siyasal kuruluş hem sosyalist bir çizgiyi hemde bütün Helen kökenli halkları biraraya getirmeyi hedefleyen bir Pan-Helenizim’i de aynı zamanda savunabilmektedir. Türkiye’de benzeri bir Pan-Türkist ya da Pan-Turanist bir parti kurulsa bütün Avrupa ülkeleri ve batı dünyası baskılarla bunu önlemeğe çalışır ama Yunanistan’daki böylesine bir ırkçı partiyi görmezden gelebilmektedirler. Avusturya’da uç milliyetçi bir seçim zaferi kazanarak iktidara gelmesine rağmen partinin hükümet kurmasına izin vermeyen batı dünyası her nedense Yunanistan’da benzeri bir çizgide uç milliyetçiliği savunan bir siyasal parti olarak PASOK’a tepki göstermemekte ve böylesine bir nasyonel sosyalist partinin iktidara gelmesini doğal bir gelişme olarak karşılamaktadırlar. Burada batının şımarık çocuğu Yunanistan’a karşı gene çifte standartlı davranarak Avusturya’da izin vermediği bir gelişmeye Avrupa Birliği içinde karşı çıkılmamaktadır.

Pan-Helenik bir parti olarak PASOK iktidarı sırasında hem Yunan milliyetçiliğini güçlendirerek dışa karşı daha güçlü bir Yunanistan’ı hem de sosyalist poltikaları öne çıkararak alt kimlikçi grupçuluğu ya da bölgeciliği devredışı bırakacak bir politika izlemeye hazırlanan bu partinin genel başkanı Papandreu, hem Yahudi bir annenin evladı hem de bir Amerikan vatandaşı olarak, dış politika açılımlarında Avrupa Birliğinin dışına çıkarak ABD ve İsrail’e yakın yeni politik girişimler geliştirebilecektir. Büyük Orta Doğu projesi içerisinde eski bir Osmanlı ülkesi olarak Yunanistan’da kendisine uygun bir yer aramağa ABD ve İsrail desteği ile yönelirse o zaman PASOK döneminde Avrupa Birliği üyesi olmasına rağmen Yunan devleti ile Avrupa ülkelerinin arası açılabilecektir. Avrupa fonları ile bugüne kadar gelen Yunanistan bu fonların tükenmesi ve Avrupa ülkelerinin ciddi ekonomik krizlere sürüklenmmesi noktasında küresel sermayeyi yönlendiren ABD ve İsrail ikilisinin daha fazla etkisi altına girmesi beklenebilir .Böylece Yunanistan yeni dönemde bitmekte olan Avrupa Birliğinden uzaklaşarak ABD ve İsrail yönlendirmesiyle eski bir Osmanlı ülkesi olarak Büyük Orta Doğu Projesi içerisinde yer almağa yönelebilir . Girit’in ayrı bir devlet olmağa doğru sürüklenmesini bizzat İsrail yönlendirmekte ve bu doğrultuda Fransa’nın desteği alınarak yeni bir Akdeniz Birliği oluşumu öne çıkarılmaktadır. ABD vatandaşı ve Yahudi asıllı Papendreu’nun Avrupa’dan daha çok ABD ve İsrail ile işbirliğini tercih edeceği beklenmektedir . Avrupa Birliği şampiyonu Karamanlis’in seçimleri kaybetmesi de böylesine bir dönemecin önünü açmıştır.

Halka doğruları söyleyerek seçimleri yitiren Karamanlis’in yerine halka daha mesafeli duran ve babasından gelme gizli politikalar geleneğini sürdüren Papendreu’nun önümüzdeki dönemde dağılan bir ülkeyi toparlamak için dışa karşı milliyetçi, içe karşı da sosyalist politikalara yöneleceği kesin görülmektedir. Türkiye’ye çok benzeyen koşullara sahip olan Yunanistan’daki bu son gelişmelerin Türkiye açısından fazlasıyla derslerle dolu olduğu görülmektedir. Kapitalist sistemin büyük krize sürüklenmesiyle beraber iflas eden merkez sağ politikalar Yunan halkı tarafından reddedilirken, krizden çıkmak için devlet öncülüğünde sol ve sosyalist politikaların Yunanistan’ı içine düştüğü çıkmazdan kurtarması beklenirken, orta tabakaların bütünüyle çöktüğü ülke topraklarının ve milli kuruluşların yabancılara satıldığı, büyük halk kitlelerinin ileri derecede yoksulluğa sürüklendiği bir aşamada, komşuda iktidara gelen sol parti Türkiye açısından önemli bir örnek oluşturmaktadır. Önümüzdeki yıl bir erken seçime doğru ilerleyen Türkiye’de de benzeri bir sol alternatifin iktidara gelmesiyle, tıpkı Yunanistan’da olduğu gibi yoksulluk ve dağılma sorunları aşılabilecektir. Siyasal koşullar açısından fazlasıyla birbirine benzeyen iki ülke birarada ele alınırsa, Yunanistan’daki iktidarın sağdan sola geçmesi Türkiye için de bugünün koşullarında olumlu bir yön göstermektedir. Yunanistan’dan sonra sıra Türkiye’ye gelmiştir. Türkiye’de demokrasinin kesintisiz devam edebilmesi için, iktidarın serbest seçimler yolu ile el değiştirmesi, iktidarın sağdan sola geçerek yoksul halk kitlelerinin beklentilerini karşılayacak sol bir iktidarın işbaşına gelmesi gerekmektedir. Ne var ki, Türkiye’deki sol partinin başındaki sağ önderlik ve kadronun acilen ve öncelikli olarak değişmesi gerekmektedir. Liderini değiştirecek sol parti, ayrıcalıklı zengin kesimlerin değil ama çalışan halk kitlelerinin temsilcilerinden oluşacak yepyeni bir kadro ile seçim meydanlarına çıkılırsa o zaman Türk halkı da Yunan halkı gibi sol bir iktidarı işbaşına getirmesini bilecektir. Unutulmasın ki, komşuda pişer bize de düşer. Komşumuz Yunanistan’da olgunlaşan demokratik alternatifin Türkiye’de de gündeme getirilmesi, ülkeyi hem ekonomik darboğazdan hem de iç çatışmalardan kurtaracaktır. Yunanistan’ı kurtaracak solun Türkiye’yi de kurtarması beklenmektedir. Ama bu solun, Türkiye’nin ulusal çıkarları doğrultusunda sermayenin güdümünde bir liberal sol değil fakat halk kitlelerinin yönlendirmesinde bir ulusal sol olması gerekmektedir. Gerçek anlamda devletin öncülüğünde uygulanacak sol politikalar Türk halkını hem yoksulluktan hem de açlıktan kurtaracak, Türkiye’nin dış yönlendirmelerle içine sürüklendiği etnik çatışmaları da devre dışı bırakacaktır. Türk kamuoyu Yunanistan’ı dikkatle izlemeğe ve gerekli dersleri almağa devam etmelidir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder