11 Ağustos 2018 Cumartesi

ANKARA BAŞKENT Mİ, BEYLİK Mİ? "Prof. Dr. Anıl ÇEÇEN" -Ne var ki, başkent Ankara ise bu seçimlerde sadece kendi yerel yönetimini seçmeyecek ama aynı zamanda geleceğini de belirleyecektir. Bu açıdan Ankara son derece kritik bir bir aşamadan geçmektedir, çünkü Ankara belediyesinde son üç dönemde aynı aday sürekli olarak görevde kalmış ve bir anlamda da koltuğa demir atmıştır.. (ANKARA KALESİ: 01 ŞUBAT 2010)


ANKARA BAŞKENT Mİ, BEYLİK Mİ ? 
Prof. Dr. Anıl ÇEÇEN
ANKARA KALESİ: 
(01 ŞUBAT 2010)

Türkiye hızla yerel seçimlere doğru gidiyor. Her geçen gün seçim heyecanı giderek tırmanıyor, meydanlar liderlerin mitingleri ile dolarken tartışma konuları da zaman içerisinde sertleşme eğilimleri gösteriyor. Yerel seçimlerin kazanılması için adaylar birbirleriyle yarışırken, meydanlar ve salonlar dolmakta, yerel seçimlerle beraber Türkiye’nin genel seçimlerinde olduğu gibi ülkenin bütün sorunları gündeme getirilmektedir. Yerel sorunlarla beraber genel konuların da ele alınması bir yönü ile yararlı olmakta ve Türkiye’nin geleceğe dönük bir yenilenme sürecinde ilerlemesine katkıda bulunmakta ama diğer yönü ile de genel konular içerisinde yerel sorunların çözümü meselesini geri plana itmektedir. Yerel ve genel sorunlar ile konuların birbirlerinin önemini ortadan kaldırmayacak derecede dengeli bir yaklaşım içerisinde ele alınması, Türk demokrasisinin olgunluk düzeyini gösterecektir. Bu açıdan bütünüyle Türk toplumu bir sınavdan geçmektedir. Seçmen kitleleri belirli bir olgunluk düzeyinde hareket ederek siyasal tartışmaların bir kavgaya dönüşmesini önleyecek ve Türk demokrasisinin bu sınavdan bileğinin hakkı ile geçmesini sağlayacaktır.

Yerel seçimler sırasında bütün il ve ilçeler ve belediye yönetimine sahip olan yerleşim yerleri kendi yönetimlerini oluşturmak üzere karar vereceklerdir. Ne var ki, başkent Ankara ise bu seçimlerde sadece kendi yerel yönetimini seçmeyecek ama aynı zamanda geleceğini de belirleyecektir. Bu açıdan Ankara son derece kritik bir bir aşamadan geçmektedir, çünkü Ankara belediyesinde son üç dönemde aynı aday sürekli olarak görevde kalmış ve bir anlamda da koltuğa demir atmıştır . Aynı adayın dördüncü kez aday olması ve de seçilmesi yirmi yıllık bir yönetim sürecinde aynı kişinin belediye başkanı olmasını sağlayacaktır. dünyanın hiç bir ülkesinde görülemiyecek bir tek adam yönetiminin Türkiye Cumhuriyetinin başkentinde gündeme gelmesi, Ankara’nın geleceği açısından düşündürücü olmaktadır. Batı demokrasilerinde görülemiyecek derecede uzun süreli bir tek adam yönetiminin bir ülkenin başkentinde gerçekleşmesi, demokratik ölçülere uymamakta ve anormal bir durum yaratmaktadır. Dördüncü kez aday olan bir belediye başkanının aynı kentin bir başka ilçesinde daha önce de belediye başkanlığı yaptığı dikkate alınırsa, yeniden seçilme durumunda beşinci dönem yöneticilik durumu ortaya çıkmaktadır. Bir devletin başkentinde beş dönem yerel yöneticilik yapmak o ülkenin demokrasisisinin geride kaldığının en açık göstergesidir. Türkiye’nin değişim sürecinin ortaya çıkardığı normal dışı koşullardan yararlanılarak gerçekleştirilen beş dönem adaylık bir anlamda insan hayatı açısından düşünülürse neredeyse ömür boyu başkanlık anlamına gelmektedir. Hiç bir demokraside yirmi ya da yirmibeş yıllık bir yöneticilik herhangi bir politikacıya ya da yerel yöneticiye tanınan ayrıcalık değildir. Demokrasilerde görevler geçicidir ve hiç bir makam onlarca sene ya da çeyrek yüzyıl bir yöneticinin tekeline bırakılamaz. Bunun tersi bir durum demokrasiye ters düştüğü gibi, bir kentin yönetimini beylik yönetimi denilen keyfiliğe sürüklemektedir.

Bir kentin yönetiminde dört dönem görev almış bir belediye başkanının beşinci kez aday olurken, kendisini anakent yönetiminde kalıcı kılacak bir adımı atması sırasında büyük oğlunu da anakentin en önemli ilçesinde ilçe belediye başkanlığına aday göstermek istemesi de, tam anlamıyla doğu ülkelerinde görülmekte olan beylik yönetimine uygun düşen bir yaklaşımdır. Bir kaç dönem anakent yönetiminde sürekli kalan bir yönetici anakenti kendine ayırırken, başkentin en önemli ilçesine de oğlunu belediye başkanı yapmağa kalkışması tam anlamıyla bir beylik yönetiminin gündeme gelmekte olduğunun açık bir göstergesidir. Babası anakentte oğlu yavrukentte belediye başkanı olan bir siyasal yapının demokrasilerde görülmesi mümkün olmadığı gibi tam anlamıyla doğulu şeyhlik ya da beyliklerde görülmekte olan bir antidemokratik durumdur. Arap ülkelerindeki şeyhliklere bakılırsa ya da doğu ülkelerindeki antidemokratik yönetimler incelenirse benzeri durumlar açıkca görülmektedir. Haydar Aliyev’in ya da Hafız Esad’ın yerlerine oğullarının geçtiği dikkate alınırsa , doğulu yönetimlerde babadan oğula geçen bir aşiret ya da beylik yönetimlerinin doğal karşılandığı görülmektedir . Ne var ki ,böylesine bir aşiret ya da aile yönetiminin batı ülkelerinde ya da çağdaş demokrasilerde ortaya çıkabilmesi mümkün değildir. Ankara’nın uzatmalı belediye başkanının tam anlamıyla doğulu bir anlayış içerisinde kendisi görevde iken oğlunu da ilçe belediye başkanı yapmağa çalışması, başkent yönetiminde beylik yönetimine yönelindiğinin en açık göstergesidir . Aile şirketlerinde görülmekte olan baba-oğul yönetiminin, Türkiye Cumhuriyetinin başkentinin belediye yönetiminde gerçekleştirilmek istenmesi, Ankara’nın başkent konumunun beylik yapılanmasına doğru dönüştürülmeğe çalışıldığını açıkça ortaya koymaktadır .

Anadolu tarihi açısından konuya bakıldığında, bu topraklarda kurulmuş olan büyük devletlerin merkezi yönetiminin zayıfladığı aşamalarda belirli bölgelerde beyliklerin gündeme geldiği görülmektedir. Bu durumun en açık örnekleri Selçuklu ve Osmanlı imparatorluklarının yıkılma ya da dağılma dönemlerinde ortaya çıkan tablolarda görülmektedir. Büyük Selçuklu İmparatorluğu yıkıldığı zaman anadolu’da bir dağılma gündeme gelmiş ama Anadolu Selçuklu devleti toparlanarak yoluna devam edince dağılma önlenmiştir. Ne var ki, Anadolu Selçuklu Devleti yıkılınca bu kez dağılma önlenememiş ve Anadolunun her bölgesinde bir çok beylik yönetimi o bölgelerin güçlü ve zengin ailelerinin soyadı ile gündeme gelmiştir. Her zengin ve güçlü sülale, merkezi devletin yokluğunda kendi egemenliği altındaki topraklarda bir aşiret yönetimine yönelmek istemiş ve bu gibi girişimlerin sonucunda da beylik devletçikleri eyalet yapılanmasına benzer bir biçimde ortaya çıkmıştır. Sonraki aşamada Söğüt bölgesinde kurulmuş olan Osmanlı beyliğinin güçlenerek çevredeki beylikleri kendisine bağlaması üzerine önce Osmanlı devleti kurulmuştur. Bursa’nın başkent olmasından sonra Osmanlı devleti imparatorluğa dönüşmüş ve merkezi gücün yeniden örgütlenmesinden sonra beylikler dönemine son verilmiştir. Benzeri bir durum, Timurlenk’in orduları ile Anadolu’ya gelerek Yıldırım Beyazıt’ı Esenboğa alanında yenilgiye uğratması üzerine ortya çıkmış, Osmanlı devletinin merkezi yönetimi çökmüş ve yeniden Anadolu’nun çeşitli bölgelerinde beyliklerin oluşumu gündeme gelmiştir. Tarihte Fetret devri denilen bu dönemde Osmanlı İmparatorluğu önce dağılmış sonra da beyliklerin oluşumu tekrar gündeme gelmiştir. Daha sonraki aşamada ise İkinci Mehmet’in güçlü bir ordu oluşturması üzerine yeniden merkezi yönetim güçlendirilmiş ve Anadolu’da beylikler yönetiminin oluşumu ikinci kez engellenmiştir. Birinci Dünya Savaşı sonrasında Osmanlı İmparatorluğunun teslim olmasından sonra, Sevr Antlaşmasıyla bu geniş topraklarda eskisi gibi beyliklere benzeyen küçük küçük devletçikler oluşturulmak istenmiştir .Batı emperyalizminin Anadolu üzerindeki büyük devleti ortadan kaldırdıktan sonra yeniden küçük devletçikleri eyaletler benzeri bir modele uygun olarak gündeme getirmesi , Sevr haritası olarak adlandırılmıştır. Sevr Antlaşmasının ilkelerine bakıldığı zaman da beylikler benzeri küçük devletçiklerin Anadolu toprakları üzerinde oluşturulmasına çalışıldığı görülmektedir. Bu bölgenin tarihinde görülen böylesine bir küçük yapılanmaya Irak’ın kuzeyinde rastlanmaktadır. Bağdat’taki merkezi devlet çökertilince hemen Irak’ın kuzey bölgesinde yaşamakta olan Barzani ve Talabani aşiretleri kendi devletçiklerini kurma doğrultusunda beyliklerini emperyalizmin desteği ile hukukileştirmeğe çalışmaktadırlar.

Ankara günümüzde hem bir kent hem de bir başkenttir. Bu nedenle Ankara’nın konumunun ikili olarak değerlendirilmesi gerekmektedir. Yerel seçimler sırasında Ankara’nın bir kent olarak geleceği tartışılırken, aynı zamanda başkent olma durumunun da dikkate alınması gerekmektedir. Üç dönem üstüste Ankara anakent belediye yönetimini yürüten uzatmalı başkanın döneminde, Ankara’daki merkezi devlet dış baskılar ve emperyalist politikalar ile küçültülmüştür. Türkiye giderek büyürken, emperyalist baskılar merkezi devletin küçültülmesi için baskılar uygulamışlardır. Ankara son iktidar döneminde Misakı Milli sınırları içerisindeki bu büyük ülkenin yönetimini merkezi olarak yürütemez bir noktaya düşürülmüştür . Nüfusu ve ekonomik yapısı giderek büyüyen bir Türkiye’nin merkezi olarak yönetilebilmesi için Ankara’nın da merkezi devlet olarak büyümesi gerekirken , küreselleşme,Avrupa Birliği ,Büyük Orta Doğu ve Büyük İsrail gibi emperyal projeler yüzünden Ankara başkent olarak sürekli olarak küçülme durumunda bırakılmıştır. Batı emperyalizminin ulus devletleri tasfiye etme süreci içerisinde Türk ulus devletinin başkenti olan Ankara küçülme noktasına getirilmiştir . Ankara’daki merkezi devlet küçülürken, yerel devlet olan anakent belediyesi sürekli aynı yöneticinin yönetiminde fazlasıyla büyütülmüştür. Küresel emperyalizm merkezi ulus devletlere savaş açarken, belediyeleri yerel devlet yapılanmasına dönüştürmeğe çalışmaktadır .Ankara anakent yönetimi de, başkentteki merkezi yönetim devredışı kalırken onun yerini alarak yerel bir devlet gibi hareket etmeğe başlamıştır. Başkent anakent yönetiminin iktidar partisinin yönetiminde olan bütün Anadolu belediyeleri için projeler üretmeğe başlaması, Ankara’daki merkezi devletin devredışı kaldığı bir döneme rastlaması da son derece ilginç bir durumu ortaya çıkarmaktadır. Başkentteki merkezi yönetim zayıflarken, yerel yönetim giderek devletleşmekte ve iktidar partisinin konumundan yararlanarak Anadolu belediyeleri üzerinde tıpkı bir devlet merkezi gibi yönlendirici roller oynayabilmektedir. Bütün bu gibi gelişmelerin yarattığı çarpıklıklar ulusal,üniter ve merkezi bir devlet yapısına sahip olan Türkiye cumhuriyetinin anayasal ve yasal düzenlerini zorlamaktadır.

Türkiye’nin içinde bulunduğu geçiş aşamasında Başkent Ankara’nın anakent yönetiminde gündeme gelen demokrasiye ters düşen gedikli yönetim sorunun bu yerel seçimlerde çözüme kavuşturulması gerekmektedir. İsrail destekli , Glokal Forum toplantıları ile Büyük Orta Doğu ya da Büyük İsrail projeleri doğrultusunda Orta Doğu kentleri ile bölgesel federasyon arayışlarına bir ulus devletin başkent yönetiminin yönelmesi ülkenin güvenliği açısından ciddi sorunları gündeme getirmiştir. Ankara anakent belediyesi, Türkiye Cumhuriyetinin başkentinin yerel yönetimi olarak, Anayasal düzen çerçevesinde başkentin ve merkezi devlet yapısının gereksinmeleri doğrultusunda çalışacağına, emperyalizmin bölgesel federasyon planlarına ağırlık veren programlara yönelmesi tamamen yasal düzene aykırı bir durum yaratmaktadır. Ankara Anakent belediyesi, Türkiye Cumhuriyetinin anayasasının üçüncü maddesine uygun bir doğrultuda çalışmak zorundadır. Türkiye Cumhuriyetinin başkenti olan Ankara, sahip olduğu devlet merkezi konumu ile Türk devleti ile beraber büyüyecek ve güçlenecektir. Geleceğin yüz milyonluk Türkiyesinin merkezi olarak yönetecek Türk devletinin başkenti olan Ankara, ancak ulusal çıkarlar doğrultusunda gelişme gösterebilir ve bu nedenle merkezi devlet yapılanmasının dışına çıkamaz. Ankaralılar yerel seçimler sırasında bütün bu husuları düşünerek oy verecek ve Türkiye Cumhuriyetinin başkentini bir beylik yönetimine sürüklenme riskinden kurtaracak biçimde karar verecektir. Başkent Ankara’yı yirmi yıllık çekişmeden kurtaracak kararın bu yerel seçimlerde oy sandığından çıkmasında, Türkiye’nin ulusal çıkarları açısından büyük yararlar bulunmaktadır. Ankara başkent olarak kalacak ve hiç bir zaman beyliğe dönüşmeyecektir .

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder